4 Ocak 2011 Salı

Bir çocuk sevdim uzaklarda...

Bir kız çocuğu sokakta, dizlerini öne ite ite hızlıca paten kaymaya çalışıyor. Yüzünde masum bir tebessüm ve mutluluk var. O çok sevdiği patenleri, annesi Kıbrıs’tan almıştı. Bugün bile unutmaz, annesinin geleceği günün öncesi akşamı yataktaki heyecanını… Öğleden sonra çocuk sayısı iyicene artınca hep birlikte ya ortada sıçan ya da renkli istop oynarlardı. Gün kararmaya başlayınca annesi camda beliriyor: “Haydi eve, baban gelecek!”. Yeni kazanılan tasolar toplanır, ağır ağır adımlarla asansöre binilir. Baba biraz geç kalınca, televizyon önünde annenin yemek yedirme çilesi başlar. Televizyonda Şirinler, annenin kucağında tepsi ve Gargamel’e bakan heyecanlı kocaman gözler. Akşam olunca, Bizimkiler izlenir veya bir kısmını hep gözleri kapalı izlen (öpüşme sahneleri J) parliament pazar gecesi sineması. Saat 11’i geçmeden yatağa girilir ve çok sevdiği aslanına sarılıp uyurdu.
Ben çocukken huzuru bozan hırslar, yarışan egolar, bilgisayar döneminin verdiği bencilik yoktu. Bu yüzden, trafikte sıkışmış bir yere yetişirken evde cep telefonunu unutup her şeyini unutmuş gibi hissederken  sokakları boş ve çocuksuz görürken, hep kendi çocukluğumu derinden hatırlar yüzümde buruk bir tebessüm ile hayata devam ederim…  
                                                                                       
Bu yazı, hala çocukluğunu özleyen yüreği büyük insanlar için olsun…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder